7 Ekim 2008 Salı

GERÇEKÜSTÜ SERGİ, DALİ VE SONRASI İZLER


Salvador Dali sergisi hakkında ön bilgiler almış, sergiyle ilgili epeyce düşünmüştük. Hep düşünmekle kalmayarak harekete geçtiyseniz, Sakıp Sabancı Müzesi’nin ve Dali’nin büyüsü artık hayatınızda kalıcı izler bırakmıştır. Yok, hala üşengeçlik yapıp gitmeyenlerdenseniz, ayıplıyorum sizi sayın okuyucu.
Şimdi biraz sergi gezisi hakkında ayrıntılardan bahsetmem senin için faydalı olabilir.

· Ziyaret saatlerine ve günlerine bakmakta fayda var SSM sitesinden. Çarşamba-cumartesileri saat konusu daha esnek, 22.00 kapanış.
· Sergiyi gezme süresi minimum 2 saat. Müzedeki film, video gösterimlerini izlemediğinizi ve sergi hattı boyunca gezdiğinizi varsayıyorum. Süre önemli çünkü hem beyniniz hem bacaklarınız yoruluyor (güzel yorgunluk) ama kapanış saatine yaklaştıkça da panik halinde gezmek pek hoş olmasa gerek.
· Mümkünse çok abartı ses çıkaran ayakkabılarla gitmeyin. Tak tuk tak tuk sesinden hem siz hem müze ziyaretçileri rahatsız olur(evet çok kötü bir ses, dalmış gitmişsiniz resimlerin içine ama topuklar kafanıza çarpıyor dünyaya dön diye)
· Müze içerisine giriş yaptığınızda solda vestiyer, sağda kart bırakarak eser anlatımlarının bulunduğu cihazlardan alabileceğiniz iki kısım var ki süper düşülmüş iki müze bölümü bence. Belirli eserlerin sağ kenarlarında bulunan o güzel rakamlara göre ilerlerseniz, çok hoş bir ses size sergi boyu rehberlik ediyor.
· Sergi veyahut müze gezisinde dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, eserlerin dibine giripte saatlerce sadece size ayrılmış bir alan gibi çakılı kalmayın. Tabi ki eserlere yaklaşıp-uzaklaşıp bakacaksınız normal olanı da bu, benim bahsettiğim bencilce nerde olduğunu, çevresini unutan insanlar. Zaten TRT kameramanları (ne zaman bir sergi gezdirse bu kameraman türü eserin dibine girer ve çıkmaz, sanırsın tuvalin altındaki bir şeyi keşfetti de ayrılamıyor, çok kızıyorum onlara. Az geri kameraman eserin bütününü göstermedin hala ne ayrıntısı derken diğerine geçiyorlar) gibi sergi gezmenin hiçbir faydası olmayacaktır size, biraz ayrıntı biraz nasıl fırça (kalem vs.) kullanmış, boya katmanları tuvalde ne derece yoğun, gibi incelemeler çok uzun zaman alan şeyler değildir.


Müzenin bahçesi, köşk, cafe gibi alanlarının da görülesi bölümler olduğunu eklemeliyim. Biz maalesef başta bahsettiğim zaman sorunundan bu sefer köşkü göremedik, bahçeyi biraz soluklanıp müthiş çiçek kokularında dinlenmek için kullandık. Nilüferli havuzu karanlıkta gözlerim zor seçse de monet tabloları havasını tekrardan hissetmek güzeldi.

Şimdi tekrardan sergiye dönecek olursak, sergi bizi aslında bahçeden başlayan bir hayatın, düşünce, farklı bir dünyanın akışına çekiyor. Merdivenlerden iniyoruz, zaman tüneli misali Salvador Dali’nin hayatı ve eş zamanlı olaylar etkileşimler listesini panolardan takip ediyoruz. Panolarda ki bilgiler hem bizi sergiye hazırlıyor hem de eksik bağlantıları sağlamlaştırmamıza olanak sunuyor.

Sonrasında eserlerle daha da samimi olurken panolar, video gösterimlerinin arasında sürece bırakıyoruz kendimizi.

Beklentilerimi azatlığımdan mıdır yoksa sürrealizmi ön yargıyla karşıladığımdan mı bilmiyorum ama Dali’nin minicik(boyut olarak tabiî ki) eskizlerini büyüleyici buldum. Ebatların ufak olması zihnimde küçümseme yaratırken normal şartlarda, bu sergide minicik ayrıntılara hayran kaldım. Yağlı boya tablolarında da bu ebat şaşkınlığım sürdü. Salvador Dali gibi ünlü ressamların sergisine gitmeden önce insan ‘acaba kitaplarında gördüğüm o etkileyici eserleri de karşımda çıplak gözle görebilecek miyim?’ diye düşünerek gidiyor ki bu muhteşem bir hayal sanırım. Beklide bu mona lisa tablosu ünü ve İstanbul’a gelmesi olasılığı gibi bir şeydir. Leonardo Da Vinci’yi tek bir eserle eş görmüyorsak Salvador Dali’nin yapıtları da bütününde bunu çok çok hak ediyor. Bağzı eserlerinde uzaktan bakıldığında fark edilmeyen ama yaklaşınca sadece üstübeçlenmiş ya da ince bir tabaka sürülmüş alanların olduğunu görmekte şaşırttı çünkü Dali’nin eserlerinden hep kusursuzluk hissi almışımdır. Kusursuzluk derken, bu bir takıntı gibi yüzeyi sanki eşit miktarda katmanlarla oluşturan bir teknik bütünlük…

Serginin yan etkinliklerinden faydalanamamak içimize otursa da bu müthiş deneyim içimize işledi. Zaten müzeler şehirlerde ki ayrıcalıklı alanlardır, insan bir müzenin bahçesinden adımını içeri attığı anda başka hiçbir yerde alamayacağı oksijeni içine çeker, dinginleşir, zihni yeniden uyanır…